Öncelikle belirteyim ki bu yazı proje yönetimi ve liderlik üzerine geniş kapsamlı ve teknik bir yazı olmaktan öte meselenin bazı sinir uçlarına dokunmayı hedefleyen kısa soft bir yazıdır. Bu yaz gününde de sanırım böylesi daha makbul.
Proje kavramı genel olarak insanlar üzerinde heyecan yaratmayı başarmış bir kelime. Bu yönü ile şahsına münhasır bir tılsımı var. Siyasiler dahi seçim yarışında bol bol proje açıklarlar. Siyasilerin elindeki en önemli ikna araçlarından biridir. Proje kelimesindeki bu sihirli tılsım ve bu kelimeyi kadar çok kullanıma sokma nedenimiz bize bazı gerçekleri fısıldıyor aslında. O gerçeklere doğru ilk adımı proje tanımını klişe de olsa yaparak ilerleyelim.
Proje: Bir amaç doğrultusunda, bir ürün veya hizmetin geliştirilmesi ve üretilmesi için belirli kaynakların belirli bir plan dahilinde yaptıkları işlerin tamamını ifade eder.
Tanımından da anlaşılacağı gibi proje kelimesi bir hedefe ulaşmak için bir plan yapılmış olduğu hissiyatı yaratıyor. Bu plan için güdülenmiş bir ekip ve bu ekibi destekleyecek bütün lojistiğin düşünülmüş olması zihnimizi ikna ediyor.
Proje yönetiminde en önemli şey bir çok farklı kaynağın proje süresince bir araya getirilerek yönetilmesidir. Bu kaynaklar: Malzeme ekipman gibi fiziksel kaynaklar ile Finansal kaynaklardır. Bir diğer kaynak ise İnsan ve Yetkinlik’dir.
İşin içine insan ve yetkinlik girince Proje yönetiminin içerisine bir çok disiplin dahil olmuş oluyor.
Nasıl? İnsan demek iletişim demek.
İletişim: Temel olarak duygu ve düşüncelerin insanlar arasında değişik yollarla aktarımının sağlanması.
O halde bu insanlar, farklı kültür ve sosyolojiden, farklı düşünen, farklı karakterde ve bazen de farklı çıkar çatışması içerisinde iken, topluca bir hedefe yönelik çalışmayı nasıl yapacaklar. Bu artık iletişim biliminin konusudur. Bu insanlar arasındaki iletişimin yönetilmesinde çok açık ki, Sosyoloji ve Psikoloji olmak üzere bir çok disipline ihtiyaç var. Bunu yapacak olan kişi de Proje yöneticisi ve lideridir. Ancak her zaman söylediğimi yeri gelmişken üstüne basa basa tekrar söyleyeyim.
İyi bir Entelektüel olmadan iyi bir Proje Yöneticisi / Lideri olunmaz.
Olunmaz çünkü, iletişimi yönetmek mümkün olmaz. İyi bir proje yöneticisinin nadir bulunması tam da bu yüzdendir. Konu buraya gelmişken derdimin ”otoriteye yaslanmak” olmadığını belirterek Donald Norman‘ın şu sözünü paylaşmak isterim.
''Yönetim çoğu zaman Uygulamalı Klinik Psikoloji gibidir. Takım üyelerinin karakterleri ve anlaşmazlıkları ile ilgilenmek gibi, bulaşacağınızı hiç tahmin etmediğiniz işleri içerir.''
İletişimin iyi yönetilmediği bir projede ekip ‘in amaca güdülenmesi mümkün değildir. Farklı kültür ve karakterde, iş yapma tarzları farklı bu insanlar arasında çatışma ve risk yönetimini de gözeterek bir ”Düşünce Mühendisliği”ortaya konmaz ise yazının kapak resmindeki spotta paylaştığım aşağıdaki söz başınız gelmiş veya gelecektir.
Çoğu proje en başından başarısız olur, sadece siz sonunda öğrenirsiniz.
Proje yönetimine bu bilinçle bakmayan biz faniler farkına varmadan proje ekibini Murphy, O’Malley, Sod ve Parkinson’dan oluşturuyoruz. Ve başımıza aşağıdakiler geliyor.
'' Bir işin ters gitme olasılığı varsa, ters gider '' Murphy Yasası '' Bir işin ters gitme olasılığı yoksa da ters gider '' O Malley '' Olabilecek en kötü şekilde ters gider. '' Sod '' Bir iş tamamlanması için müsait olan tüm zamanı dolduracak şekilde genişler. '' Parkinson Yasası
Proje yönetiminde liderliğin eksik veya olamadığı durumlarda ”olamayacak aksiliklerin” hepsi bizim başımıza bir bir gelir oluyor. Şansızlık!
El betteki meseleyi şansızlıkla açıklamak yapamadığımız doğruları gizliyor. Bu doğruların en başında ise ”Liderlik” var.
Donald Norman’ın ”Yönetim kavramı” için yaptığı ”Uygulamalı Klinik Psikolojisi”iş hayatına yıllarını vermiş biz insanlarda buldukları ilk fırsatta ”İlkele” yani doğaya kaçma isteği doğuruyor. Bende öyle yaptım. Bu yazıyı doğaya kaçtığım Selimiye’den iç acıcı güzel bir resimle bitirmek istiyorum.
İyi pazarlar dileklerimle…